Altın kalem kağıda döklünce, kağıt kalemden daha değerlenir.

26 Kasım 2016 Cumartesi

SOLANLARA

Kızmadı kadın,
Sadece kırıldı.
En kırılmadık her noktasından kırıldı…
Bağırmadı kadın,
Rüyalardaki sessiz çığlıklarını dile vurmadı hiç
Sormadı kadın;
Neden, niye, nasıl diye hiç sormadı

Ağladı günlerce ağladı,
Çorak her bir toprağını sularcasına
Seller aktı gözlerinden…
İki göz pınarı kurudu,
Işığa bakamaz, göz aralayamaz oldu
Karanlıklara alıştı gözleri,
Işığından vazgeçti…

Kalbi bir serçeydi, kafesine sığamadı…
Sıkıştıkça sıkıştı,
Görünmez büyük eller boğdukça boğdu,
Göğüs kafesinden taştıkça taştı…
Sesi çıkmadı…
Çıkamadı.

Uyudu kadın, çokça uyudu,
Hep uyudu…
Uyursa geçer sandı,
Dünya durur sandı…
Ama ne dünya durdu ne de bir zerre geçti
Yine de uyumaya devam etti kadın,
Hissetmemek için uyudu bu kez
Modern eroini seçip, 
Rüyalarda gülmeyi tercih etti
Sahte gülüşlerinden kaçarcasına…

Vazgeçmeyi öğrendi kadın…
Önce en sevdiklerinden vazgeçti,
Kendinden vazgeçti...
Zaten kurumuş yapraklar gibi,
Yürüdüğü yollarda izler bırakan
Saçlarından da vazgeçti sonunda…
Yüreğinden vazgeçtiği gibi vazgeçti hepsinden.
Tutunacak hiçbir dal bırakmazcasına…

Günler geçti,
Suladığı topraklarında çiçekler açtı kadının.
Dudağının kenarlarından menekşeler,
Yanaklarından orkideler,
Gözlerinden kan çiçeği goncalar…
Ama bedeninde hiçbir yer gül açmadı
Açamadı...
Lanetlenmişti gül bu vücuda,
Gülün tohumu bozulmuştu bir kere,
Büyük tufanlar altında kalmıştı.

Hafif bir tebessüm ve sakin meltemler kokusunu dağıttı
Sessizleşti kadın,
Evrende kuş cıvıltısı şarkıları söylediği dilinden de vazgeçti…
Sormadı kadın;
Neden, niye, nasıl diye hiç sormadı
Kalbi bir serçeydi, kafesine sığamadı…
Uyudu kadın, çokça uyudu…
Zaman geçsin diye uyudu bu kez
Modern zaman makinesini seçip,
Rüyalarda geçmişe gitmeyi tercih etti
Uyandığında ulaştığı gelecekten kaçarcasına…

Sonbahar tüm çiçeklerini döktü kadının,
Sessizliğinden sıkılan hayatın canı, acı çekti.
Bazen bir fotoğraf uçurdu gözlerinin önünden,
Bazen bir film karesi iliştirdi göz perdelerine,
Bazen de bir senaryo kurup rüya sahnesinde oynattı…
Perdeler kapandığında değil
Gözler açıldığında kandırdığını gösterdi.

Yine bulutlar çöktü kadına
Ağladı günlerce ağladı,
Çorak her bir toprağını sularcasına seller aktı gözlerinden…
İki göz pınarı kurudu,
Işığa bakamaz, göz aralayamaz oldu
Karanlıklara alıştı gözleri,
Işığından vazgeçti…

Kalbi bir serçeydi, kafesine sığamadı…
Sıkıştıkça sıkıştı,
Görünmez büyük eller boğdukça boğdu,
Göğüs kafesinden taştıkça taştı…
Sesi çıkmadı…
Çıkamadı.

Öyle çok rüzgar estirdi ki hayat, anılarından
Bu kez hiç çiçek açmadı,
Açamadı kadın…
Çorak kaldı.
Gözleri kapalı, 
Göğe bakan yüzü yere yakın kaldı…
Üşüdükçe üşüdü…
Üşüdükçe içine çekildi
Dışarıda kıyametler koparken
Sustu kadın ve içine çekildi
Ufaldı…Çok ufaldı
Öylesine ufaldı ki, 
Bir cenin kadar karın boşuğuna kapandı
Koskoca dünyaya öylesine fazlaymışçasına
Ufaldı… Çok ufaldı

Toprağına düştü kadın
Yavaş yavaş donmaya başladı,
Kan bülbülünden çekildi,
Dil kendini tamamen kilitledi,
Gözler bir daha açılmamak adına mimlendi…

Dayanamadı kadın,
Hayatın tipilerine, 
Kaderin soğuğuna,
Aşkın acımasızlığına,
Umudun yok oluşuna,
Mutluluğun tükenişine…

Dayanmadı,
Dayanamadı kadın...
Dışı kabuk bağladı,
Bir daha güvenmemek ve sevmemek adına…

Unutmadı kadın,
Bir an olsun unutmadı...
İçine sakladı her birini,
Tozlu raflarına kaldırdı,
İçindeki alevlerden sağ kurtardıklarını...
Yangınlarının sebebi olanları....

Uyudu kadın…
Uyudu.
Bir daha uyanmayacakmışçasına…


Efsûnkâr



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder