Altın kalem kağıda döklünce, kağıt kalemden daha değerlenir.

10 Nisan 2015 Cuma

AY DEDE'YE BALONLAR

       
     Havanın kış akşamlarını aratmadığı soğuk bir sonbahar gecesinde, şehrin kötülüklere henüz bulaşacağı saatlerde Küçük Nehir, penceresinin önünde bütün heyacanı ve sabırsızlığıyla geceyi seyrediyordu. Gecesi de gündüzü kadar aydınlık olan bir kent için yıldızlar bir hayli net görünüyordu bugün. Nehir bu duruma şaşırdı elbet;  bir doğum günü hediyesi almışçasına mutlu olmuş ve ne yapacağını bilemez bir hale bürünmüştü.  ‘’Sanki ...’’ dedi Nehir. ‘’Birisi benim için gökyüzünü bana yaklaştırmış.’’ Bunun mucizevi bir işaret olduğunu düşündü ve annesinin yaptığı tembihlere aldırmayıp balkona çıkmaya karar verdi. Yavaş, dikkatli ve temkinli adımlarla balkonun kapısına yanaştı. Elini kapının koluna bastırdığı anda içeriye sert ve soğuk esen rüzgarlar doldu. Dışarının zannettiğinden daha da soğuk olduğunu farkeden Küçük Nehir, üzerine kırmızı montunu, ayaklarına kalın çoraplarını giydikten sonra ‘’İşte hazırım!’’ dedi  ve kendisini balkonun soğuk mermerlerine bıraktı.
   Aslında hasas bir kızdı fakat gecenin göğsündeki yıldızından hiçbir şekilde ayrılamıyordu. Bu koskocaman dünyada bir yıldıza tutunup hayatını devam ettiriyordu adeta. Hasta olacağını bile bile, bu soğuk havada, rüzgar sertçe eserken üstelik, ve zaten soğuk olan elleri biraz daha üşürken bile, gözlerinden yansıyan yıldızının ışığı onu mutlu etmeye yetiyordu. Biraz garipti fakat onun dünyasını güneş değil bu küçük yıldız aydınlatıyordu. Gözleri yavaş yavaş doldu ve derin bir iç çekişten sonra yıldızına baktı ağlaya ağlaya.

‘’Günaydın yıldızım, Nasılsın?’’
---
‘’Ben bugün mutsuzum. ‘’
---
‘’Neden mi? İnsanlar çok acımasız. Özellikle dost dediklerimiz.’’
---
‘’Senin dostların var mı peki? Biraz bahsetsene. Üzülyorlar mı seni de?’’
---
‘Belki Ay Dede’yle konuşuyorsundur! O, senin bana yaptığın arkadaşlığı yapmıyor maalesef. Yaşlı olduğu için mi bu kadar huysuz sence?’’
---
‘’Yoo, yooo... Sen suskunsun sadece. Konuşmamak değil seninkisi. Ama bu bana benzemenle ilgili bence. Çünkü dostlar birbirine benzer. Ama bazen onlar da kötü olabilir. ’’
---
‘’Neyse konuyu değiştirelim. Bugün hava çok soğuk değil mi? Sen de üşüyor musun? Gerçi gökyüzünde bir dünya bulut var, üşüyünce üzerinize giyiyorsunuz görüyorum. Hava soğuyunca, yağmur yağınca hep beyaz yünlü bir kazak beliriyor üzerinizde. Çok güzel duruyor biliyor musun? Üstelik o günlerde güneşi de pek görmüyorum. Daha da mutlu oluyorum. ‘’
---
   Bu uzun sohbetin ardından Nehir’in elleri soğuktan morarmaya başlamış, burnu kıpkırmızı kesilmiş, yanakları kaskatı olmuştu. Artık evine, sıcak yatağına girmeyi düşündü. Aslında daha çok burada kalmak istiyordu, seviyordu yıldızla sohbet etmeyi. En azından hiç ses etmeden dinleyebiliyor ve ne kadar saçma, utanılacak şeyler söylese de yıldız, onunla dalga geçmiyordu. Tam istediği gibi bir arkadaştı onun için. Malum, insanlar çok manasız bir şekilde didişirlerdi her zaman.

‘’Sohbetimiz bugünlük burada bitsin olur mu? Hava çok soğuk ve benim senin gibi koca,büyük bulut parçalarım yok üzerimi örtecek. Aaa unutmadan, balonlarımı gördün mü hiç ? Belki bazıları senin yanına gelmiştir. Eğer görürsen balonlarımdan bazılarını, sen de üfle birazcık. Üfle ki gitsin gidebileceği yere kadar.’’
---
   Nehir tam arkasını dönmüş içeri girecekken, birden aklına Ay dede şarkısı geldi. İstemsiz bir şekilde mırıldanmaya başladı ve bir müddet sonra kelimeler duyuldu gecenin karanlığında.

‘’Ay Dede, Ay Dede senin evin nerede?
  Hep yakın ol bize, yıldız kalsın geride.’’

Bu dizeleri dedikten sonra Ay Dede’ye doğru bakıp, küçük bir gülümseme attı gecenin içine doğru. Birazcık hasta, birazcık yorgun, bir hayli üşümüş ve çokça mutlu bir şekilde evin içine girecekken, Nehir tok bir ses duydu.

‘’ Balonlarından birine rastladım küçük hanım.’’

Bu ses o kadar tok çıkıyordu ki, duyduğu her kelime bir davul gümbürtüsü gibi geliyordu kulağına ve ilginç bir şekilde bu gür sesten kimse etkilenmişe de benzemiyordu. Ne bir insan pencereye çıktı kim bu konuşan diye, ne de bir kuş süzüldü gökyüzüne doğru. Yavaş yavaş arkasını döndü ve yüzünü dolunay şeklini almış Ay Dede’ye çevirdi.
---
‘’Yoksa sen de küçük yıldızın gibi konuşmamayı mı seçiceksin?’’ dedi Ay Dede. Nehir birden irkildi, kızardı, bozardı ve  dayanamayıp sordu.

‘’Sen bütün konuştuklarımızı duydun mu?’’

‘’Bütün konuştuklarınızı denemez elbet. Yıldızını ben duymuyorum ne yazık ki. Ama duymamak, anlaşamamak değil tabi ki. Sen onunla anlaşabiliyorsun.’’

‘’ Çok iyi bir dost Ay Dede. Çok seviyorum onu.’’

Nehir ne yapacağını bilemez bir şekilde bakıyordu Ay Dede’ye. Çok çekindi ondan, büyük koca gövdesi üzerine geliyormuş gibi hissediyordu. Korkmadı da değil elbet; kalbi deliler gibi çarpıyordu.  İki elini de sol göğsünün üstünde birleştirdi istemsizce, sanki kalbini sakinleştirmek istiyordu. Çekinerek, sıkılarak da olsa sesini yükseltmeyi başardı.

‘’Bu arada hangi balonuma denk geldin? Çok merak ettim.’’ Dedi Nehir ince bir sesle.

‘’İstersen bunu yukarda konuşabiliriz küçük hanım. Yukarıda, yani gökyüzünde.’’

‘’Gökyüzünde mi? Sen bunu yapabilir misin ki Ay Dede? Beni gökyüzüne eriştirebilir misin?’’

‘’Ben koskaca okyanus dalgalarını hareketlendirip yukarılara çekiyorum. Seni de gökyüzüne gökyüzünün ortasına çıkabilirim tabi ki de!’’

Nehir bu cevaba o kadar ikna oldu ki, iki kolunu açıp Ay Dede’nin onu kucaklayıp omzuna otutturmasını bekledi. Ay Dede bu teslimiyeti çok sevdi ve Nehir’e çok içten bir gülümseyişle baktı. Konuşmanın başından beri, hatta Ay’ı gördüğü ilk günden beri ondan çekinen Nehir, eski bir dostunun yanına gidermiş gibi rahat huzurlu ve mutluydu. Nehir kollarını açmış beklerken, birden ayaklarının yerden kesildi. Ayaklarını salıncakta sallanıyormuşçasına oynattı ve yavaşça Ay Dede’nin yanına doğru uçtu, omzuna kondu.

‘’Dünya buradan ne kadar da müthiş görünüyor!’’ dedi Nehir büyük bir telaşla. Bir müddet karanlığın içinde parlayan dünyaya baktı, gözlerinden ayrı bir ışık hüzmesi yayılıyordu  bütün gezegene. Nehir’in gerçekten de gözlerinin içi gülüyordu uzun zaman sonra.  Bundan önce de bir arkadaşı küçük bir kutunun içine bir dünya çikolata ve şeker, bir kitap, biraz da hayal sıkıştırmıştı. O zaman da şimdi ki gibi bir şey diyememiş, aklından sadece teşekkür etmek gelmişti. Şimdi de böyle bir an yaşıyordu aslında; küçük sandığı bir dünyadan büyük bir yuvarlak çıkmıştı. Bir an bu dünyanında bir balon olabileceğini, bu balonunda birisinin dileği olabileceğini düşündü. ‘’ Muhakkak ki bu balonu buraya koyan çok büyük birisi olmalı. Ben balonlarımı bu kadar şiremedim hiçbir zaman. Çok büyük ciğerleri olması lazım.’’ dedi içinden. Birden aklında büyük devler geldi ve  hemen devlerin dış görüşünüşünü oluşturmaya başladı zihninde. Uzun sakallı, iri cüsseli, göğüsleri çok geniş, heybetli insanlar geldi aklına. Çizgi filmlerde hep ayakları gösterilirdi devlerin. ‘’Bir insan bir devi ancak ayaklarından tanır.’’ diyerek, gövdesinden de büyük ayaklar çizgi zihnine. Resmin tamamına bakınca, ortaya komik bir şey çıktığını gördü ve kikirdemeye başladı.

‘’Neden gülüyorsun bakalım?’’ dedi Ay Dede meraklı ve asabi bir şekilde.

‘’Hiiiç!’’ dedi utangaç bir tavırla Nehir. ‘’... Yalnızca dünyanın bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum.’’

‘’ Sana daha ilginç bir şey söyleyeyim o zaman. Hani şu konuştuğun yıldız var ya...’’

‘’Evet.’’

‘’ İşte o yıldız, bu gördüğün dünyadan daha da büyük.’’

‘’Gerçekten mi?’’ dedi Nehir büyük bir şaşkınlıkla. ‘’Peki neden bu kadar küçük gözüküyor Ay Dede. Sen onlardan daha da büyük gözüküyorsun.’’

‘’Çünkü onlar çok uzaktalar Nehir. Uzakta olan bir şeyi küçük görürsün.  Ama onun büyüklüğünü yanına gittiğinde farkedersin. Aslında, bir bakıma sen de bir yıldıza benziyorsun.’’

‘’Yıldıza mı benziyorum? Nasıl yani?’’

‘’Uzaklardan bakınca küçük, çıtı pıtı bir kız görüyordum ama şimdi burada, benimle beraber olunca çok büyük bir kalbin olduğunu anladım. İnsanların büyüklüğü kalpleriyle ölüçülür. Senin kalbin bu dünyayı bile kalbine yerleştirecek kadar büyük. Kim bilir belki yıldızının baktığı yerden sen de parlıyorsundur.’’ dedi Ay Dede. Nehir Ay Dede’nin  söylediklerini anlamlandırmaya çalışırken birden soğuk bir esinti geldi gökyüzünden. Ay Dede Nehir’in titrediğini görünce hafifçe gülümsedi. Yine esrarengiz gücüyle, küçük bir bulut öbeğini kalın bir battaniye haline getirdi ve Nehir’in omuzlarının üzerine yavaşça bıraktı

‘’Artık ne kadar soğuk olsa da üşümezsin Nehir.’’

Hep soğuk olan ellerini kar beyazlığında battaniyesinin içine sokunca,  renksiz ve soğuk elleri pembeleşmeye başladı, biraz sonrada elma gibi al al oldu. Hayatında ilk kez saf bir sıcaklık hissetti. Ne sonbaharın sıcaklığı gibi çekimser ve kararsız, ne de yazın o bunaltıcı ve sıkıcı havası gibiydi. Yapay da değildi üstelik.  Bir anne kucağının doğal korumacığıyla kutsanmış, saf ve temiz bir sıcaklıktı bu. Birden annesi aklına geldi; eğer odasında bulamazsa onu çok telaşlanırdı. Ama biraz düşününce ferahladı Nehir. Çünkü evdekiler onun odasının karanlığına alışmıştı. Gündüzler kötüydü Nehir için. Geceler onundu, güzeldi ve bunun böyle kalmasını istiyordu. Karanlık onun için bir kurtarıcıydı çünkü, insanlar onun ne yaptıklarını göremezlerdi. Bir şeyleri saklamak kolaydı karanlık çöktüğünde. Bu fikirler zihninde başka düşüncelerin fitilini ateşledi. Güçlü görünmek istediğinin farkına vardı biraz sonra. Bir süper kahraman edasıyla gezmek ona büyülü geliyordu. Gecenin sessizliğini yine Ay Dede böldü.

‘’En büyük güç, doğru olanı yapmaktır Nehir. Yanlışı yapacak kadar güçlü olmak; zalimliktir.’’



Birden korktu Nehir, bu sözü duyunca. ‘’Acaba yanlış yapacak kadar güçlü oldum mu?’’ diye düşündü bir an. Hayatına girmiş bütün kişileri düşündü ama çok büyük bir hata yaptığını sanmıyordu. Aklında ufacık ufacık soru işaretleriyle ayaklarını ayakları altındaki dünyanın üzerinde sallıyordu.

‘’Merak etme Nehir. Zalimler bu soruyu kendilerine sormaz. ‘’ dedi Ay Dede.

Rahatlaması mı gerekiyordu yoksa ürkemesi mi gerekiyordu? Bunun pek farkına varamadı ama Ay Dede’nin bu arkadaşça tavrı ona güven verdi. ‘’Herhalde...’’ dedi ‘’Zalimleri hiç bir zaman anlayamayacağım.’’

Aniden, aklına balonları geldi; dileklerini üzerine yazıp, gökyüzüne bıraktığı balonları. Dualarını böyle iletiyordu Allah’a. Ne zaman yolda baloncu görse, en az bir tane alıyordu balonlarından.

‘’Ay Dede, balonlarımdan birine rastlamıştın. Hangisiydi? Ne yazıyordu üzerinde?’’

‘’Bir isim yazmışsın Nehir.’’

Ay Dede gözlerini Nehir’e çevirdiğinde, Nehir başka taraflara bakıyordu hafif utanmış şekilde. Ama üzgündü. Üzgündü ve bundan Ay Dede’nin de haberdar olduğunu biliyordu. Bir baba ciddiyetinde sorgulayacağını düşündü ilkin fakat, Ay Dede hiç ummadığı bir şekilde küçük bir gülümseyiş takmıştı suratına. Hüzünlü bir gülümseyişti bu. Çok hüzünlüydü hem de.

‘’Peki...’’ dedi Nehir ‘’Neden giderler? Neden ki yani? Birisi neden gitsin ki?’’

Bir problem çözermişçesine düşündü Ay Dede. Çok kıvrak olmayan hareketleriyle şöyle bir süzdü bütün yeryüzünü. Zor soruları daima çocukar sorar diye geçirdi içinden. Fazla da emin olamadan ama çok ümitvari bir duyguyla dudaklarını kıpırdatmaya başladı.

 '' Bak, şu büyük, kocaman, milyonca ağırlıktaki Dünya bile gidiyor Nehir. Bu gidiş aynı zamanda dönüştür. Bütün her şey bir döngü içinde yaratılmıştır. Yani, her insan kendi çemberini çizer bu kainatta.''

‘’Yani elbet bir gün döner mi Ay Dede?’’

‘’Belki çok geç olur ama elbet bir gün döner Nehir.’’

‘’O zamana kadar ben ne yapıcağım peki?’’

‘’Sen de kendi çember oluşturucaksın.’’

Nehir kafası biraz karışmıştı ama bazı şeyleri daha iyi anladığını hissediyordu. Bu konuşmaları daha sonra anlayacağını hissediyordu bir yanda da. Yeryüzüne baktığında, gecenin içinde yürüyen insanlar gördü. İçlerinden birine takıldı gözü; ellerini arkada bağlamış, hafifçe öne eğilerek yüreyen orta yaşlı bir adamdı bu. Çok dertli olduğunu düşündü, kimsesiz olduğunu, hiç arkadaşının olmadığını, oyun oynamadığını hissetti sonra. Çok üzüldü onun için. Gözlerinde minik minik damlalar birikti ve ressamın fırçasıyla boyayı hareket ettirdiği gibi, o da gözyaşlarını küçük parmaklarıyla gözlerinden aldı ve aşığı doğru bıraktı istemsizce. Bu küçük damlalar bir yağmur bulutunun içine saklandı kısa bir uçuştan sonra.

‘’Bir daha ki yağmurda senin göz yaşlarında olacak ve kim bilir kaç kişinin gözyaşlarını gizleyecek.’’






‘’Biliyor musun Ay Dede, bütün insanlar bellerine bağlı bir dünya balon taşıyorlar. Kimisinin balonları çok yeni, pırıl pırıl parlıyor ve çok büyük. Kimisinin de taşıdığı balonların havası sönmüş, bazıları yara bandıyla sarılmış, bazıları da patlamış sadece ipi kalmış ortalıkta. Ben de yıldızıma yollayıp, kabul olmasını bekliyorum işte. Ama diğerleri, onlar sıkı sıkı bağlılar balonlarına.’’

‘’Sen bütün bunları nereden biliyorsun?’’

‘’Görüyorum. Sen görmüyor musun? Bak oradaki adamın balonunda bir bisiklet var. Demek ki çocukları bisiklet isteyince alamamış. Sağ tarafta bir kadın balkonda oturmuş geçen arabaları seyrediyor. Mesela o kadın da oğlunun adını yazdığı bir balonu var, yara bandı sarmış üzerine. Çok uzakta ve çok özlüyor oğlunu. Mesela, şurada da bir çocuk bankta ağlıyor, o da istediği pamuk şekeri alamamış, balonunun üstende bir şeker var. Ama kötü insanların balonları yok Ay Dede. Kötüler balonlar taşımazlar. Onlar istedikleri için en olmadık işler yaparlar. Balonlar kötü için değildir.

Ay Dede, Nehir’in gösterdiği her insanda tonlarca balon görmeye başladı ve bütün bu yığınları nasıl göremediğine anlam veremedi.

‘’Bence bu insanların hepsi balonlarını gökyüzünü bırakmayı öğrenmeliler Ay Dede.’’

Nehir bütün gücünü toplayıp yeryüzüne karşı bir ciğer dolusu hava üfledi. İlk başıkta ne olduğunu anlayamayan Ay Dede, şiddetli bir rüzgarın şehri dolaştığını görünce, Nehir’in neyi amaçladığının farkına vardı. Nehir yerinde duramıyordu artık. İnsanların bellerindeki o balonların hepsini gökyüzüne istiyordu. Bir müddet sonra gezeden balonlarla çevrelendi. Herkesin bu dünyada ne istediğini görebiliyordu artık Nehir.

‘’Hepinizin dilekleri kabul olacak artık. Yaşasın.’’

‘’Ha ha ha ha. Bu hayatımda gördüğüm en güzel manzara Nehir. Sen çok harika bir kızsın. Sakin değişme olur mu? Karanlık sana göre değil.’’

‘’Ama ben geceyi daha çok seviyorum.’’

‘’Gece karanlık değil ki Nehir. İnsanın içinde oluşturduğu karanlık daha da siyahtır. Unutma bunu.’’

Etrafta gezinen balonlara baktı Nehir bu sözlerden sonra. Ve bir kahkaha aldı kendisini. Dünyadaki en dayanılmaz sesin bir çocuk kahkahası olduğunu biliyordu Ay Dede. Çok büyük bir neşeyle Nehir’e katıldı ve uzun uzun güldüler. Uzun bir iç çekişten sonra Ay Dede söze başladı.

‘’Bence artık gitme vaktin geldi Nehir. Artık yatağına girmelisin.’’

‘’Ama ben burayı çok sevdim. Burası çok eğlenceli. Dünya o kadar neşeli bir yer değil.’’

‘’Sen bu yüzden varsın ya. Neşelendir herkesi, güzelliştir kötü gördüğün şeyleri, hep iyi davran, hep iyi karşılan. Bence burada sen varsın diye çok eğlenceli bir yer oldu. Seni çok özleyeceğim Nehir. Balonlarını da her zaman en uzaklara doğru savuracağım ki gitsin ulaşabileceği yere kadar.’’

Gözlerinde büyük bir mutlulukla Ay Dede’ye baktı Nehir. Sonra sıkıca sarıldı. Uzunca, eski bir dost gibi, en yakınıymış gibi sarıldı. Birden ayakları yerden kesildi ve gidiş vaktinin geldiğini anladı Nehir. Bu gidişte bir dönüş dedi sonra içinden. ‘’Bu gidişte bir dönüş.’’ Ay Dede’nin ne demek istediğini şimdi daha iyi anladı. Konuşamadı çünkü çok üzgündü. Sadece gözden kaybolana dek el salladı Ay Dede’ye. Bir müddet sonra balonların arasında kayboldu Nehir.
Evinin balkonuna adımını attığında gecenin en karanlık anı olduğunu farketti çünkü çok net gözüküyordu yıldızı. ‘’İyi geceler yıldızım, iyi geceler Ay Dede’’ dedi ve arkasını dönüp kapının koluna doğru uzandı. Tam içeri girecekken yıldızına son bir kez bakmak geldi içinden. Kafasını çevirdi ve o anda dona kaldı gözleri. Yıldızı gözlerinin arasında kayıyordu. Balkonun en ucuna kadar geldi ve  tutmaya çalıştı yıldızını. Yapamadı. Olmadı. Tam hüngür hüngür ağlıcakken aklına bir düşünce ilişti.

‘’Yıldızım benim dileklerim için kendini feda etti!’’

O anda inanılmaz bir mutluluk yaşadı bir anlığına ve telaşla gözlerini kapayıp bir dilek tuttu hızlıca. Gözlerini açtığında güneş yüzünü hafifçe göstermeye başlıyordu ufukta. Gece bir lamba gibi aydınlanıyordu. Şimdi anlıyordu işte. Yıldızı ona gündüzleri hediye etmişti. Kendisini odanın karanlığına hapsetmesine razı olmamıştı. Çok iyi biliyordu bunu. Artık Nehir, gündüzlere emanetti. Ve artık yıldızın kendisini duyduğundan emindi çünkü sırf Nehir için, kendini dünyanın boşluğuna bırakmıştı yıldız, kendinden vazgeçerek. Bütün bunları zihninde geçirirken güneş, Nehir’in üzerine doğmaya devam ediyordu.

O anda başlayan yağmur, Nehir’in bulutlara emanet ettiği göz yaşlarını yine onun göz pınarına iliştirdi.



                                                           
Son

                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder