Altın kalem kağıda döklünce, kağıt kalemden daha değerlenir.

16 Temmuz 2011 Cumartesi

YA SONBAHAR?

                                                        
     Gri ve sarının gizemiyle doludur sonbahar. Bazen çıplak kalmış ağaçlar, sarı pullarla süslenmiş sokaklar, gri bulutlarla kaplanmış bir şehirdir sonbahar. Beyazın kirli renginde saklı inci taneleri vardır. Gökyüzünden toprağa dökülen inciler… Yeniden diriliş için toprağı hazırlayıp süsleyen incilerdir onlar. Solmuşluğun ardından gelecek yeşermenin ilk ziynetleri… Altın rengi yapraklar süsler siyah asfalt sokakları. Yaşamın kötülüklerini, eskimişliğini ve sahteliğini örtmek için. Bu yüzdendir herhâlde esen her meltem, bir buse kondurur her yaprağa. Kulağına fısıldar görevini, onu âşık edip teslimiyetini sağlar kendine. Büyülenip bir an rüzgâra tutulduğunda, dengesini kaybedip dalından yaprağın düşmesi yoksa rüzgârın suçu mudur?  Peki, yaprağın bu hüzünlü yolculuk sonunda Kays gibi savrulup yok olmaya yaklaştığında yine Leyla’sını bulması unutturabilir mi yaşadıklarını? Peki, ya bir insana sonbahar?  
     Doğanın insanlara her mevsim bahşettiği değişik duygular vardır. Sonbahar, yalnız oturmaktır bir bankta ve maviliklere dalarken usulca, bir yanının boş kalmasıdır. İlginçtir ki bu boşluk kimi zaman huzur verir, kimi zaman ise hüzün… Sonbahar martılara simit atmanın en güzel vaktidir, İstanbul’un koynunda, Boğaz’ı seyrederek bir vapurda… Aynaya her baktığında “ Biraz daha mı yaşlanmışım? “ demektir.
      En ilginç mevsimdir o. Ruhları kendisine benzetmede en galip mevsim… Sanki bir tohum içinde mutluluğa ve huzura çiçek açmak için aylarca beklemek gibi.
      Yaprakların çıtırtısı kadar mükemmel bir melodi, siyah atlasın üstündeki pırlantalar kadar güzel bir manzara, ya da ruhun o acı, ekşi tadı kadar güzel bir tat daha var mıdır başka? Düşünmek ve hissetmek… Bu yüzden olsa gerek, sonbaharda kalemler daha çok yorulur. Şair olunacak mevsimdir o. Önce dikilip sonra sabırla sulanacak bir çiçek kadar narin…
       Uzun ağaçların arasında, ayaklarınızın altında çıtırdayan yaprakların olduğu bir yolda ve yine gri bulutlarla kaplı havada yürümek… Aklınızda dün yarım kalan işleriniz, evdekiler, yaşamınız ve belki de az sonra bir kafede oturup kendinize armağan edebileceğiniz bir fincan kahve vardır. Kokusu buram buram tüten, elinize aldığınızda sıcağını hissettiğiniz ve ilk yudumda tattığınız bir rahatlık… Islak şemsiyenizi katlayıp camdan şöyle bir bakınca İstanbul’a, bir şiirin düşmesidir sonbahar aslında. Ama yazmaya hiç fırsatınız olmayan… Dostlar gelir aklınıza, hani şu uzun zamandır görüşemediğiniz ve yalnızlığınızı hatırladığınız dostlar. Sonra yine yolda, ıslak paltonuza sarılarak sıkıca, bir şemsiye altında ve başınız eğik yol almaktır bu mevsimde. Eve varmışsınızdır; o dağınık eve… Hani şu hep toplamaya tam başlayacakken hep vazgeçtiğiniz dünyanız. Dünyanız, çünkü burada size karışacak kimse yok. Değişiklik yapmak, kararlar almak yalnızca size ait… Düşünceleriniz, perdeleri kapalı bu odaların içinde geziniyor ölü ruhlar gibi. Şu duvarlar derdinizi ne zaman dinlemekten bıktı ki şimdi bıksın? En gülünç, en mahcup, en kederli, en çirkin, en mutlu ve en doğal hâllerinizin şahitleridir şu eşyalar. İnsanlardan daha vefakâr ve sadık… Belki de sizi görüyor olmalarından hiç rahatsız olmadıklarınız demeliyiz. Bazen haklarını ödeyemeyişinizden, gerekli değeri gösteremeyişinizden hüzün duyarsınız. Yıllarınızın dostları ve her anınızdan izler taşıyan onlara…
     Masada birkaç film var. Hani tekrar tekrar izlemekten hiç bıkmadığınız ve boş bardaklar var, yine toplamaya üşendiğiniz. Koltukta bir battaniye duruyor uyumanız için size yardımcı olan. En huzurlu köşe işte orada; boyalar, fırçalar, tablolar… Yepyeni rüyalar, dünyalar yaratmanız için sizi bekliyor. Bu kadar hüznün üstüne bir demet mutluluk katmanız, şu gri havaya bir gökkuşağı çizmeniz için bekliyor. Kim bilir belki de çoktan boyamışsınızdır tablonuzu. Çerçeveletmiş ve asmışsınızdır hayatınızın bir duvarına… Belki farkında değilsiniz hayatınızın en güzel tablosuna baktığınızın. Gerekli olan o yöne dönmek ve bir adım yanaşmak…

....Efsûnkâr....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder