Bazen de bir ölüm soğukluğu çöküyor içime, yokluktan çıkıp gelmiş ve her şeyi yutabilen. Maksimumda yaşanan duygulardan sonra gelmiş bir hissizlik hali. Bloke olmuş bir duygu sistemi. Kolum kopsa hissedemeyecekmişim gibi. Kan kaybından ölmekte olan ama tatlı bir uykuya dalmakta olduğunu sanan bir yaralı gibi. Koskoca bir boşluk ve kayıp. Bunun karşılığı 0.
Evet, ömrüm boyunca 1'ler ve 0'larla baktım hayata. İki keskin uçta ve netlikteydi zihnim ve gönlümü de bunun peşinden sürükledim. Sonra koskocaman bir 0.5 (buçuk) olduğunu öğretti bana hayat. Kanırta kanırta işleyiverdi cetvelime. Koskoca yarım kalmışlıkların karşılığı. Meğer her şey buçukmuş, tamamlanmak diye bir şey yokmuş. Bu buçuklar bazen 0'a bazen de 1'e çok yaklaşıyor ama asla ulaşamıyor. Hayatımız da sanırım bu buçukların iki yaka arasında git gelleri sadece... Hayat yarım kalmakmış. Ölüm bile 0'a yaklaşamıyorken 1'in yaşamak olması daha absürt olurdu herhalde. Ne kadar çabalarsam çabalayayım, düşüşünü yakalayamadım. Sadece kollarıma yığılışlarında tutabildim seni, ama 1 değildi bu. 1'e varamadık. Toprağın kalbine emanet ettiğimde de 0'a ulaşamadık. Buçuk kaldım ben...
Sonra ardından kalan her şeyi toparlamaya çalışırken, sana ait buçukları ayıkladım. Yarısı örülmüş bir çift patik ve diğer teki hiç tamamlanamadığı için çifte bir yarımlık içerisinde... Hiç kullanılamayan su mataraları, daha yenisini kullanmaya henüz kıyamadığımız ve yarınları düşündüğümüz medikal malzemeler... Yarın hiç gelmedi, dün bitmedi, bugün tamamlanamıyor. Ben de buçuk kaldım anne, sen gidince en somut yarımın ben kaldım...Senin hayatındaki buçukların en büyük ve yaşayanıyım ben ve hiçbir zaman 1'e yetişemeyeceğim artık... Şu sıralar 0'a yaklaşmaktayım, özür dilerim. Güneş'in batıdan batması gibi, o tarafa sürükleniyorum, seni tutamadığım gibi buna da mani olamıyorum ben. Benim müdahale edebildiğim bir şey değilmiş gibi geliyor artık ömür, kürek çekmeleri bir süreliğine bıraktım. Hiçbir şey kıymetli gelmiyor, hiçbir mutluluk tam değil ve hiçbir hüzün hakkını verecek kadar güçlü olamıyor. Günlük kahkahalarımın ve koşuşturmacalarım beni yoruyor, kendimi ve çevremi kandırmaya güç harcamak yoruyor beni, en çok da kendimi iyi olduğuma ikna etmeye çalışmak. 1'e yaklaşmak demek, akıntıya ters kürek çekmek şu anda benim için. Sen olsan illa ki bir kolay yol bulurdun biliyorum, yine çok kolay bir icadın olurdu aklıma hiç gelmeyen. Asla senin kadar zeki olamayacağım, çünkü ben senin yarınım, buçuğum ben anne...
Gün bile yarı gece yarı gündüz... Mutluluklarım hüzünle... Özlemim 1'e çok yaklaştı anne... Anne demek o kadar dikenli ki şu dilime, kan revan içinde kalıyor tüm diğer sözcüklerim. İçimde bir yangın var, hiç sönmüyor. Ağzımdan tek fiske duman sızdırmıyorum. Sanki böyle olması gerekiyormuş gibi... Sızdırsam ne olacak, hangi su dindirebilir ki bunu? Tüm kahkahalarımın arkasında, her gece döktüğüm bunca gözyaşını kimse bilmeyecek, anlamayacak. "İyi" diyecekler, sanki 1 olmuşum gibi. 0'larımı görmeyecek kimse, görmüyor da zaten. İnsanlarla karşılıklı bir sözleşmemiz var sanki, yokluğunu konuşmadığımız sürece varmışsın ve her şey yolundaymış gibi davranıyoruz. Karşılıklı bir şeyleri kandırmaca ama kim kanıyor dersen ben de bilmiyorum. Kolay olanı bu sanırım. Yarımları görmezden gelmek... Konuşulması yasaklı bir şeymiş gibi bu acı. Ama var ve canımı çok yakıyor, öyle ki tarif edemeyeceğim kadar çok... Sen olsan gözlerimden anlar, çoktan endişelenmeye başlar ve her gün odamın kapısına gelir "senin ne derdin var kızım? Üzülme kızım benim, ben sana dua ediyorum" derdin. Şimdi kimsem yok, var ama yok. Yani ne 1 ne de 0. Onlar da buçuk. Tıpkı her şey gibi. Senden sonra 1 hiç olmayacak zaten... Şimdilerde kapıma gelip "yemek yedin mi?" diye direten kimse de yok artık. Ama sen merak etme, yiyorum ben. Orda bile bunu dert edersin sen şimdi, biliyorum.
Bir parça saçın kalmış tokanda, bir gün bu kadar kıymetli olabileceği aklıma hiç gelmezdi. Şans eseri buldum. Mendillere sarıp sakladım. Bir parçasını sevdiğin o kokuna bulayıp, bir kolyeyle boynuma astım. Kimse bilmez. Kokunu alıyorum her gün, hiç gitmemişsin gibi. Senin yerine, "bebeğim" dediğin yastığına sarılıyorum, sen kokuyor o da. Arkanda bıraktığın izlerin arayışındayım, belki 1'e yaklaşır topladıklarım diye. Üst üste eklediğim hiçbir şeyin toplamı 1 kadar büyüyemiyor anne. Matematiğim yetmiyor bu arayışa...
Bahar bu sene gelmedi anne, sen gittin diye çiçekler açmaktan vazgeçti. Martta kar yağdı biliyor musun bu şehre anne. Biliyorsun tabi ki, buna rağmen üzerindeki menekşelerin hiçbiri solmadı bile. İki kez kar gördü toprağın, ikisinde de bir tek senin çiçeklerin dökülmedi. Bahar sen miydin annem, sen miydin de elini değdirdiğin her şey canlanırdı. Şimdi yattığın yerin üzeri bile bereketli. Nasıl olmaz, sen dokunuyorsun oraya... Toprağına uzansam, bana da dokunmuş olur musun? Çünkü benim tıpkı eskisi gibi dizlerine başımı yaslayıp düzelmem gereken, 1'e çekilmem gereken çok şey var. 0'a çok yakınım...
Rüyalarıma gelmen için çok dilekler diledim. Seni görmediğim her gün bir kez daha vazgeçtim dilek dilemekten. Başka bir şeyin olmasına gerek yok zaten. Benim başka pek bir dileğim kalmadı. Ama sen yine de keşke bırakmasan beni. "Küçüğüm o benim" desen yine. Hani küçüktüm ben? Büyüyemiyorum da anne ben, öylece buçuk kaldım ben. Ne küçülebiliyorum ne de büyüyebiliyorum.
Gündüzleri doğan Güneş ile ben yine 1'e doğru sahte bir yol alacağım, gün ortasında 0'a yönelecek batışlar. Geceleri yine 0'a çok yaklaşırp varamadan uyuyakalacağım... Tüm günler böyle devam edecek. Ben hiç tamamlanamayacağım, bu duygu hiç tamamlanmayacak, bu yazı hep yarım kalacak. Tıpkı ben gibi. O yüzden, son cümlesini hiç yazmayacağım bu yazının. Tam ortada bir yerlerde, okuyana göre 0'a ya da 1'e çok yaklaşacak ama hiç varamayacak...
Küçüğün

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder