İçimdekileri nasıl akıtırım bir yerlere hiç bilmiyorum. Tüm öfkem, mutsuzluklarım, hüzünlerim, anlık mutluluklarımdan parçalar, yalnızlıklar, kalabalıklar hepsi aynı kazanda bir karmaşa içinde kaynıyor. Fokurdadıkça içim parçalanıyor sanki ama taşamıyorum. Tüm bu karmaşanın kaosun içinde korkunç bir durağanlık var eylemlerimde, öylesine tezat! Biriktirmeyi seçmişim sanki ama seçimsizce. Şimdilerde ise korkunç artçı duygu patlamaları var yanardağ misali ruhumdan taşan lav parçalarına engel olamıyorum, gözlerimden akıp önüne çıkan her şeyi yakıyor.
Ben kötü değilim, ya da vicdansız veya kalpsiz… Kalbimi, naif olduğum her şeyi binbir eziyet ile saklı odalara, mahzenlere kilitleyip devreye otonom ruhlar yerleştiriyorum her sabah. Balonlarını ay dedeye sunan küçük kız yine içimdeki mahzende kilitli, karanlıklarda. Korktuğunu, ağladığını biliyorum; gökyüzünü görmek için çığlıklar attığını duyuyorum; yıprandığını, yara bere içinde bana yalvardığını da görüyorum ama yapamam… Küçük kızın ölmesi gerek belki de, biraz acı çekerek olsa da… Ya da katili ben olacak olsam da… Ben bu suçu isteyerek işlemedim…
Kimsem olmadığını fark edeli de çok olmadı. Gülücükler saçarken kalabalığım ama küçük kızın çığlığı az biraz dışarı sızsa, kapkaranlık ve ıssız bir kimsesizlikteyim…
Büyüdükçe Ay’a bakmıyorum, masallara inanmıyorum, ağlarken yıldızlara değil de duvarlara bakıyorum. Sarı salıncaklar, sallanan topuklular da yok artık. Çizmiyorum, boyamıyorum, konuşmuyorum, duymuyorum, bağırmıyorum, isyan etmiyorum. Büyüyünce uysallaştım ben ya da yalnızlaştıkça. Artık ele avuca sığıyorum, kanatlarım saç tellerim gibi tüy tüy ardıma düşüp yok olalı çok oldu. Kuş tüyleri ilk rüzgarla uçup gider, iz bırakmaz ardında… Sadece fazla öfkeliyim ama bu da büyük olmanın şartı değil miydi?
Gözlerimin kahvesinden kalan 33 yılı sessizce bir şişeye koyup usulca maviliklere bırakıyorum. Bulana armağanım olsun vesselam… Zira ben göz fincanımda kalan beyazlıklardan fal okumayı da bilmem, göz bebeğime varmadan biriken telveme bakınca anlar mısın beni? İçimdeki kızı bulup benden kurtarabilir misin onu da? Ya da boşverelim bunları, bu falda çok göz (!) çok yol var. Göz kapağıyla şöyle bir kapatıp, iki damla gözyaşıyla çalkaladık mı tamam! Fal kapandı, küçük kız içerde, yönetici büyük ben başta, kazan kaynıyor, lavlar taşıyor, günler geçiyor… Sil baştan geri döndüysek yazının sonu gelmiş demektir. Kendi labirentimi bıraktım buraya. Çıkış yolunu bulan bizi de alsın yanına! Rastgele!
Efsunkar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder