Altın kalem kağıda döklünce, kağıt kalemden daha değerlenir.

14 Eylül 2022 Çarşamba

Gangsterleşelim Artık Diyorum

Betondan Çıkan Yaşam - Büyükdere35        

             Merhaba Nokta,

Ben yazarın. Yıllar sonra bu hesaplaşmayı yapmamız gerekiyor artık diye düşündüm. Benden ne kadar nefret ettiğini biliyorum. Yıllarca tüm yazılarımda, toplum baskısı dilbilgisi kurallarını dinleyeceğim diye seni virgülünden ayrı konumlandırdım. Yalnız kalmanın, yanındaki harf karakterlerinden öte bir şey olduğunu anlamaya başlayalı çok olmadı, bundandır sana bu mektubum. 

 

Şu sıralar kendimi betonlardan fışkıran yeşilliklere benzetiyorum, altını çizerek söylüyorum yeşilliklere. Çiçek olanlar başka, şu sıra onlardan değilim. Hep fazla yaşamak arzusundan bu çabaları da oracıktan beliriverirler sanırdım. Meğer etrafları taş ve beton olmuşken hayatta kalmak zorunda oldukları için de fışkırabiliyorlarmış. Nerden mi biliyorum? Kendileri öyle söyledi, biraz konuştuk da geçen… Kalplerindeki kökleri yavaş yavaş bir betonun içine hapsolmaya başlamış, sonrasında nefes alabilmek için kendilerini dışarı atıvermişler can havliyle. Bir iki rüzgârda salındıklarında yaşadıklarını hissediyorlarmış ya da güneş biraz dokunduğunda. Ama hiçbir şey hapsoldukları duvarları değiştirmiyormuş. Her doğan gün, “keşke beni koparsa bugün biri” diye yakarıyorlarmış göğe… Onları görenler ise “bu yaşamak sevinci ne hoş, yerinde ne de güzel ve mutlu” diyormuş. Çiçek açanlar da varmış ama onların durumu daha da betermiş. Onca renge rağmen ölümleri bedelleri olacak olsa bile bir türlü koparılıp da düzgün bir toprağa kavuşamıyorlarmış. Herkes etrafımdaki duvar ve betonların içinde cıvıl cıvıl oluşuma böyle bakıyor benim de. Kimse çektiğim can sancılarını ve buhranlarımı göremediği için koparmıyor beni. Koparılmak istiyorum oysa ben, köklerimi ele geçiren taşlaşmış her yerden koparılmak istiyorum. Rüzgarlar yetmiyor yaşadığımı hissettiğime, tenime değen gülüş güneşi dışarı sarkabildiğimi hatırlatmıyor artık… Ah keşke koparılsam, böyle yaşamak inan çok zor Nokta.

 

Aslında seni virgülle yanyana yazmamak ya da seni gangsterleştirmek benim kalemimden çıkmadı. Senin görevin her zaman öldürmekti. Cümleleri öldürmek… Ne yüce görev ama! Hangi cümle ne kadar uzun yaşamak isterse istesin, eninde sonunda azraili olarak uğrarsın sen. Şiirleri sevmemeni anlıyorum bak, mısraların noktası olmuyor çoğu zaman. Sahi, senin girmenin yasak olduğu cennet de mısralar mı yoksa? Baksana, yakalıyorum seni! Sanıyorum virgüllerin senin aksine en çok dolaştığı, o güzelim kuyruktan sırma saçlarını savurduğu yerler mısralar… Ee Nokta, baksana beyaz sayfalara işlenen her bir kader yazısında zaten senin yerin çoktan yasaklıymış. Bazen ne istersen iste, ne dilersen dile sana bahsedilen bir ömrü yaşamaya mecbur kalıyormuşsun. Merak etme, benim de mısralarım kayıp şu sıralar ve şiirleri anlayabileceğim duygu durumlarımın hepsi bozuk. O ülkelerin cennetlerinden benim de haberim yok bir süredir. 


Yazarın uykusu geldi fazla hüzünden acil uyuması gerek. Ama bu mektup devam edecek Nokta. Son olarak, senden özür dilerim. Sen Virgül’ü öpersen belki o da gangsterleşir. Muhsin Ünlü diyor ben değil. Sen bir düşün bunu istersen, ben Virgül’e bir şey söylemem. Söz.


Efsûnkâr