
Ruhum sancıyor. Ağrıdığı sızladığı hiçbir yeri gösterecek bir doktorum yok. İlacım da yok. Ve ben geceleri daha çok acıyla uyumaya çalışıyorum.
İçimde bir kıyamet var, atom bombaları patlıyor göğsümde. Kaburgalarım şarapnel parçaları gibi dağılıyor etrafa, ruhum radyoaktif bir madde gibi sızıyor tenimden bedenimi zehirleyerek... Koskocaman bir gürültü var beynimde, asırlardır yaratılmış tüm besteler ve çığlıklar aynı anda çalıyor. İçimde büyüyen koskocaman bir karadelik, karanlıkları bile yutuyor. Ruhumun sızısından yorgun ve bezgin uyanıyorum her sabah. Sanki tüm gece sızlayıp bir çiçek gibi açıyor yaralarım. Kabuk bağlaması gerekirken gittikçe büyüyor, huzur kaybından ölüyorum... Bunca patırtı kızılca kıyamet koparken tüm benliğimde, kimse görmüyor. Kimse içimde patlayan bombaları, çığlıkları duymuyor. Kaburgamı deşen patlamalardan hiçbiri yaralamıyor kimseyi. Kimse görmüyor beni... Kimse ölmüyor...
Kalabalıklar içinde öylesine yalnızım öylesine hasta ki... Ruhumu acısından tanıyacak bir kimse yok. Yorgunluğumu fark edecek kimse yok... Ah bu içimdeki kıyamet öldürecek beni...
Dudaklarım oynamadan bağırıyorum, gözlerim açık dalıyorum karanlığa... Binbir çeşit insan içinde yürüyen bir kıyamet oluyorum. Kimse yanından geçen alevleri görmüyor. Kimse ruhumdaki serzenişleri duymuyor. Küçücük bir bedene büyük bir son yerleştirdim, evrenler çarpışıyor içimde, yıldızlar kayıyor, topraklar çoraklaşıyor, kıtlık geliyor verimli tarlalarıma, fırtınalar çıkıyor denizlerimde ve gemilerimin hepsi alabora... Boğuluyorum diyorum, ama bitmiyor o dipsiz maviler, battıkça batıyorum, ne zaman son bulacak bilmeden tüm okyanuslarım içime doluyor, maviler içinde boğuluyorum. Mavilerden soğuyorum. Sevgimle beslediğim ebabil kuşları geliyor, ruhumu serdiğim her yeri helak edercesine fırlatıyorlar nefretlerini. En büyük fillerim devriliveriyor.
Simsiyah bir renkken ruhum, kahverengi bakıyor gözlerim. Demini almamışçasına... Kuşlarım ölüyor, kuzgunlarım bile saldırıyor uçsuz bucaksız hayallerime.
Aynı yerden kanamayacağım, kendime bir daha bunları yaşatmayacağım dediğim her şey hep yenileniyor. Bir hatayı kaç kere daha işleyebilirim. Her seferinde renkli birkaç şeker kanan çocuk gibiyim. Karanlığımın içinden sızan ufacık bir mavi ışığa aldanıyorum, kara deliklere sürükleniyorum. Dipsiz derinlikler yutuyor ruhumu. Ölüyorum, kimse görmüyor.
Bazen çiziyorum ruhumun sızılarını, çaresizliklerimi. Resimlerime bakıp çiçekler görüyor insanlar, içinde büyük bir savaş barındırıyorum oysaki.
Yeter, bu kanışlarım son bulmalı. Son bulmalı bu güzüm. Kışı da yazı da sevmeye başlıyorum. En doğru en net mevsimler oldukları için. Yarın son Kasım, güzün son günü. Kışın ilk günüyle Kışlara alışmayı seçiyorum. Güzün sararıp dalından düşmüş her yaprağın üzerine karlar yağdıracağım. Göz yağmurlarının donma zamanı. Mevsim şimdi soğuk ve geceler daha uzun... Toprağın altında saklanan bir tohum gibi içime çekiliyorum. Rengimi bilmiyorum, donda çürür müyüm bilmiyorum. Bir baharın sıcak Güneş'i olur mu filizleneceğim bilmiyorum. Toprağımı kimse eşelesin istemiyorum. Şimdi kış vaktidir.